Hakkımda

Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tekstil ve Moda Tasarımı Bölümü Aksesuar Anasanat Dalı’ndan mezun oldum. Lisans eğitimim sırasında hazırladığım “Anamorfik Mücevherler” başlıklı tez çalışmamda, sanat ve algı ilişkisini keşfetmeye odaklandım. Ardından, aynı üniversitenin Güzel Sanatlar Enstitüsü Sanat ve Tasarım Bölümü’nde yüksek lisans eğitimimi tamamladım. Yüksek lisans tezim olan “Nöroçeşitlilik Bağlamında Anamorfik Heykel” çalışmasında, bireylerin algı çeşitliliklerinin sanat yoluyla ifade edilebilmesini araştırdım.

Sanat kariyerim boyunca farklı alanlarda çalışmalar yaptım. Çeşitli duvar ve sokak resimleri ürettim, iç mimarlık ve endüstriyel tasarım projelerinde yer aldım. Anamorfik resim ve heykel çalışmalarımın yanı sıra, yağlı boya gibi geleneksel tekniklerle de üretimler gerçekleştirdim.

2020 yılında hayata geçirdiğim The Mongs karakterleri, çizgi ve renklerin soyut dünyadaki karşılıklarını keşfetmek ve bu keşfi izleyicilerle paylaşmak amacıyla tasarlandı. Aynı zamanda, bireylerin kişisel hikayelerinden yola çıkarak onlara özel görsel tasarımlar ve sanat projeleri hazırlıyorum. Bu çalışmalar, insanların ifade etmek istedikleri duygu ve yaşam öykülerini sanatsal bir dile dönüştürmeyi amaçlıyor.

Şu anda, sanat ve bilimi bir araya getiren, disiplinlerarası bir sergi üzerinde çalışıyorum. Sanat, benim için sadece bir ifade biçimi değil; aynı zamanda anlam yaratma, algıları sorgulama ve insanlık deneyimini derinleştirme aracı.

Beyza Demirci & Mong

Sanat, Sanatçı ve Sanat Eseri: Evrenin Özüne Yolculuk

Sanatın tanımlanması yüzyıllar boyunca filozoflar, eleştirmenler ve sanatçılar tarafından farklı bakış açılarından ele alınmış ve her bir tanım, zamansal ve toplumsal koşullara göre yeniden şekillenmiştir. Benim sanatı ele alışım ise, onu evrenin özüne ışık tutan bir yaratım olarak görmekten geçiyor. Sanat, evrenin ve toplumun özünde saklı duran bir bilgiyi ortaya çıkarmakla kalmaz; aynı zamanda bu bilgiyi, kolektif bir yankıya dönüştürecek bir şekilde sirayet ettirir.

Sanat Eserinin Evrenın Özündeki Yeri

Sanat eserleri, tıpkı bir yansıtıcı prizma gibi, evrenin özünden damıtılmış bilgiyi şekil, renk, hareket ya da sözle somut hale getirir. Bu bilgi, hem sanatçının bilinçaltından hem de çağın toplumsal, ekonomik, kültürel ve politik şekillenmelerinden etkilenir. Sanatçı, bir haberci gibi, özünde saklı olan bu bilgiyi ışığa çıkarır ve bir eser olarak ortaya koyar.

Ancak bu yaratım, yalnızca sanatçının bireysel ifadelerinden ibaret değildir. Şaheserlerin, tıpkı bir kıvılcımın yangına dönüşmesi gibi, toplumu harekete geçirme potansiyeli vardır. Bu potansiyel, eserin yankılanma boyutunda gizlidir. Etrafında “yanacak nesneler” yani toplumsal sorunlar, arayışlar ya da devinimler olduğunda, eser bir yangına dönüşür; toplumsal bir dönüşümün habercisi olur.

Kolektiflik ve Sanatın Toplumsal Çerçevesi

Sanat eserinin özü, bireysel bir yaratım gibi görünse de kolektiflik içerir. Bir toplumun problemleri, umutları ve hayal kırıklıkları, eserlerin yaratım sürecinde yansır. Bu kolektif şuura dokunan eserler, çağın tanığı haline gelir ve şaheserlere dönüşür. Sanat akımlarının ortaya çıkışı da bu kolektif hareketlilikten beslenir. Bir dönemin ekonomik ya da politik olayları, kültürel kodları ile sanatçının yaratım sürecini doğrudan etkiler.

Sanat ve Yaratım: Bilginin İzdüşümü

Her sanat eseri, evrensel bilginin bir izdüşümü olarak görülebilir. Sanatçı, çağın ruhunu, toplumsal dokuyu ve bireysel deneyimleri birleştirerek bu bilgiyi eserine aktarır. Burada sanatçının rolü, salt yaratıcı bir birey olmaktan çıkar; o, bir nevi “evrenin tercümanı” haline gelir. Bu nedenle, sanatçının çıkardığı eser, sadece bireysel bir yaratım olarak değil, aynı zamanda kolektif bilincin bir yansıması olarak değerlendirilir.

Şaheserlerin Doğuşu

Bir sanat eserinin şaheser olarak kabul edilmesi, onun toplumsal bir yankı uyandırma kapasitesine bağlıdır. Şaheser, zamanının ötesine geçerek, hem bireysel hem de toplumsal bellekte derin bir iz bırakır. Bunun sebebi, eserin “sorunlara sirayet etme” kabiliyetidir. Toplumda var olan bir problem ya da eksiklik, şaheserin ortaya çıkışıyla yeni bir anlam kazandırılır.

Sanatın Fonksiyonu: Problemlere Kıvılcım Olmak

Sanat, yalnızca estetik bir deneyim sunmakla kalmaz; aynı zamanda toplumsal sorunlara ışık tutar ve bu sorunlara yeni bakış açıları getirir. Sanatçının ve eserin görevi, bu problemleri kolektif bir bilince taşıyarak çözüm üretilmesini sağlamaktır.

Değişen Değerler: Eserin Alımı ve Şekli

Sanatın ışlevi ve değeri, toplumsal algıya bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Her yaratım, bir eser olsa da, eserin maddi ve manevi değeri zaman içinde farklılıklar gösterir. Burada devreye giren şey, kolektif belleğin ve algının değişkenliđidir. Şu an değer verilmemiş bir eser, yıllar sonra bir şaheser olarak kabul edilebilir.

Sanatçı ve Evrensel Bilgi

Sanatçı, sadece bireysel bir ifade aracı değil; evrensel bilginin habercisidir. Sanatçının işlevi, bu bilginin izdüşümünü sunarak topluma yeni bir bakış açısı getirmektir.

Sanat, evrenin ve insanın özüne ışık tutan bir meşaledir; toplumu ve bireyi dönüştürme potansiyeli taşır. Bu meşale, kolektif bellekte bir şaheser olarak yankılandığında, sanat gerçek anlamına ulaşmış olur.

Beyza Demirci

Visited 1 times, 1 visit(s) today