The Mongs

2020 yılında doğan bu seride yer alan karakterler, hem yağlı boya hem de dijital baskı teknikleriyle üretilmiştir. Her biri, insan davranışlarının bir yansıması olarak bize ayna tutar. 36 tasarımdan oluşan bu koleksiyon, Düzülke romanının yazarı Edwin Abbott’un yaşam yılına ithafen 88’er adetle sınırlandırılmıştır. Özgün renklerine sadık kalınarak üretilen bu limitli dijital baskılar, özel kağıt ve baskı teknikleriyle koleksiyonere sunulmaktadır.

Mong ülkesinde her karakterin bireysel hikayesi daha geniş bir tema ile birleşir. Mong Ülkesi’nin kendisi, sakinlerinin zihinlerinde yarattığı bir ütopyaydı. Her Mong, bir eksikliği veya arzuyu temsil eder; bu ülke, onların bu eksiklikleri tamamlamak için geldikleri bir bilinçaltı dünyasıydı.
Diva, kendi iç sesiyle savaşıp hayallerini gerçekleştirememiş bir ruh; Köpekli Kadın, yalnızlığını şıklık ve statüyle gizlemeye çalışan bir figürdü. Pery, insanları birbirine bağlamaya çalışırken kendi ihtiyaçlarını unutan, sürekli bir arabuluculuk görevi üstlenmiş bir karakterdi.
Hikâye, bu karakterlerin tesadüfi bağlantılar kurarak içsel yolculuklarına çıkışını anlatır. Mong Ülkesi’nde hiçbir şey yüzeyde göründüğü gibi değildir; her detay daha büyük bir hikâyenin parçasını temsil eder. Absürt, duygusal ve felsefi bir bütünlük içinde hayat bulan bir dünyadır.
Mong Ülkesi absürt bir ütopyadır. Bu ülke, sakinlerinin içsel çatışmalarının ve eksikliklerinin dışa vurumudur. Örneğin, Roseten ve Hamthe’nin sansasyonel yaşamı, çocukları Janesco’nun malikanesinde yalnız büyümesine neden olmuş; Janesco ise müzikle teselli bularak Kendinden Emin Gitarist’e aşık olmuştur. Ancak bu gitarist, popülerliğini kaybetmemek için Sazlı’ya olan sevgisini gizlemiş, hippi ruhlu Sazlı ise kardeşi Sheymy’nin aristokrat beklentilerinden kaçarken gerçeği aramaya devam etmiştir.
Pery’nin karışıklıklarla dolu bağlantıları Mong Ülkesi’nin düzenini sürekli alt üst ederken, Şelale Kadın ve Baloncuklu Kız bu kaosun ortasında kendi döngülerini sürdürür. Bir yanda sahnesinde perdenin ağırlığı altında ezilen Sahne Mong, diğer yanda kendisiyle empati kurmaya çalışan Empati karakterleri vardır. Mong Ülkesi, herkesin kendi hikayesini diğerlerinin hikayesiyle tamamladığı bir kolektif bilinçtir.
Sonunda Mong Ülkesi, her karakterin birbirine katkıda bulunduğu bir mozaik olarak ortaya çıkar. Kaotik ve absürt bağlantıların oluşturduğu bu ülke, bireylerin kendi anlamlarını bulmak için çıktıkları yolculuğun bir yansımasıdır. Gülünçlükle derinlik arasında bir dans, her karakterin kendi varoluş arayışını başka birinin yolculuğu ile tamamladığı bir hikayedir.
Mong Ülkesi, sadece karakterlerin hikayelerinden ibaret değildir; aynı zamanda birbirine bağlı bir ekosistemdir. Sütunlu Mong’un koruduğu sütun, aslında Alfa’nın bilinçsizce verdiği bir mesajdır. Baloncuklu Kız’ın kar yağdığında saçtığı neşe, Suare ve annesinin hayatındaki renklerin kaynağıdır. Torado’nun duyduğu melodiler Kemancı’dan gelir, ancak Kemancı’nın renkleri de Empati karakterleri arasında dolaşan Pery’nin yönlendirmesiyle oluşur.
Bu bağlantılar gösteriyor ki Mong Ülkesi’nde kimse tek başına değildir. Herkes, bir diğerinin hikayesini etkileyerek görünmez bağlarla bağlıdır. Peki, bu hikayelerin içinde bir baş kahraman var mı? Belki de baş kahraman Mong Ülkesi’nin kendisidir, çünkü bu kaotik yapı, her karakterin ruhunun bir yansımasıdır.
Sonunda, Mong Ülkesi’nin sakinleri birbirlerinden bağımsız gibi görünse de kolektif bir bilincin parçasıdır. Her absürt detay, yaşamın kaotik ama bir o kadar da düzenli doğasını temsil eder. Çünkü en büyük hikâye, bireysel hikayelerin birleşiminden doğar.
Mong Ülkesi’nin hikayeleri ve bağlantıları, gerçek hayat için derin bir metafor sunar. İnsanlar, farklı geçmişlerden ve özelliklerden gelseler de görünmez bağlarla birbirine bağlıdır. Hayat, bireysel hikayelerle kaotik görünse de aslında ortak bir bütünün parçasıdır.
Her birey, çevresindeki insanları etkiler ve onların hikayelerini şekillendirir. Çoğu zaman, kendi sınırlarımız ve tercihlerimiz, algılarımızı daraltırken, başkalarının hayatlarına kattığımız renkler büyür. Bu durum hem bireysel sorumluluğun hem de kolektif bilincin önemini vurgular. Gerçek hayat, herkesin kendi rolünü oynadığı ve birbirine dokunduğu dev bir mozaiktir.