Anamorfik Heykel

Anamorfik Puma Heykeli

Puma markasının İstanbul Kastel’deki lansmanı için tasarladığım bu anamorfik heykel, algı ve perspektif üzerine kurulu bir çalışma. Heykel, ilk bakışta sarkıt bir obje gibi görünse de, doğru açıya gelindiğinde ikonik Puma logosu beliriyor. Bu durum, hem izleyicinin dikkatini çeken hem de markanın vizyonunu vurgulayan bir deneyim yaratmayı hedeflediğim bir tasarım fikriydi.

Pileksi malzemeden ürettiğim bu heykel, içine aldığı ışıkla mekâna göre değişen bir renklilik sunuyor. Bu, heykelin hem dinamizmini artırıyor hem de izleyicilere farklı açılardan değişen bir deneyim yaşatıyor. Aynı zamanda, kolayca sökülüp tekrar monte edilebilmesi sayesinde hem pratik hem de sürdürülebilir bir tasarım olması için çalıştım. Tasarım ve üretim sürecini 10 gün gibi kısa bir sürede tamamlayarak lansmana hazır hale getirdik; montaj ise yalnızca birkaç saat sürdü.

Bu çalışmayı yaparken, markanın enerjisini ve ruhunu yansıtacak bir yapı tasarlamayı amaçladım. Sadece bir açıdan görülebilen logo, aslında benim için hem markanın gücünü hem de algının çok boyutlu doğasını ifade eden bir metafor oldu. İnsanların, doğru açıya gelene kadar keşfetmeye devam etmeleri fikri, tasarımın temelini oluşturdu.

Her tasarımda olduğu gibi, burada da izleyiciye farklı bir deneyim yaşatma çabam ön plandaydı. Umarım, bu heykel hem Puma markasını etkileyici bir şekilde ifade ederken hem de izleyenlere perspektifin ne kadar değişken ve güçlü bir araç olduğunu hissettirebilmiştir.

“Doğru” ve “Doğru Olan Yanlış”

Bu anamorfik heykel, izleyicinin perspektifine göre değişen doğru ve yanlış kavramları üzerine bir çalışmayı temsil etmektedir. Seyircinin bakış açısına bağlı olarak “doğru” veya “yanlış” sembolünü ortaya koyan bir özellik taşır. Bu özellik, doğru ve yanlışın, öznel perspektif sonucu olarak ortaya çıktığına dair kavramsal çerçeveyi somutlaştırır.

Bu yapı, bir bireyin gerçekliği kendi perspektifine indirgediğinde, başka bir bireyin bakış açısından “yanlış” bir sembol oluşturabileceği bir potansiyele sahiptir. Bu özellik, doğru ve yanlışın, öznel ve nesnel gerçekliğin bir sonucu olarak değil, bireysel algılar ve beyin yapısının bir ürünü olarak belirlendiği teorik yaklaşımı yansıtır.

Anamorfik heykelin esnek ve değişken niteliği, teorinin öznellik ve nöroçeşitlilik kavramlarını somutlaştırır. Birbirinden farklı beyin yapıları ve perspektifler, nesneleri ve olayları yorumlama biçimini belirler, dolayısıyla doğru ve yanlış algılarının oluşmasına neden olur. Bu çeşitlilik bağlamında, heykel, doğru ve yanlış karşıtlığını somut bir şekilde gösterir.

Bununla birlikte heykelin kendisi, bu kavramların birbirine bağlı olduğunu da somutlaştırır. Bir bireyin “doğru” olarak algıladığı bir şeyin, başka bir birey için “yanlış” olabilme durumu, birinin varlığının diğerinin varlığını gerektirdiğini gösterir. Anamorfik heykel, doğru ve yanlış kavramlarının bir bütün oluşturduğunu ve birbirine zıt olsa da birlikte var olabildiğini ifade eder. Bu, doğru olarak algılanan bir görüntünün varlığının, yanlış olarak algılanan bir görüntünün varlığına bağlı olduğunu temsil eder.

Sonuç olarak, “Doğru” ve “Doğru Olan Yanlış” anamorfik heykeli, doğru ve yanlış kavramlarının göreceli ve öznel doğasını somutlaştıran bir nesne olarak, perspektif ve öznel algının karmaşıklığı sergiler. Bu nedenle, bu heykel, insan beyninin eşsiz yapısının ve öznel algının nesnel gerçekliği nasıl biçimlendirebileceğine dair temel argümanları yansıtır.

Beyza Demirci

Dogmatizmin Yıkılışı “Kronos”

Yunan mitolojisinde Ana Tanrıça Gaia, Uranüs de dahil olmak üzere birçok tanrı ve tanrıçayı yaratır. Uranüs, tahtını tehdit etme potansiyelinden dolayı çocuklarından korkması sebebiyle, yeni doğan her çocuğu Gaia’nın karnına geri gönderir. Bu eylemi, Gaia’nın intikam planı oluşturmasına sebep olur. Bunun için Uranüs’ü hadım edebilecek bir tırpan yaratır ve bunu oğlu Kronos’a verir. Kronos, Uranüs’ün derin uykuya daldığı bir anı bekler ve sonra annesinin talimatını yerine getirir; Uranüs’ü tırpanla hadım eder ve parçalarını denize atar. Bu hadım eylemi, Uranüs’ün evren üzerindeki hâkimiyetini sona erdirir ve tahtı Kronos’a geçer. Uranüs’ün denize atılan parçaları ve sızan kanı, yeni tanrıların ve tanrıçaların doğmasına yol açar. Böylece, Kronos’un Uranüs’ü hadım etmesi ve evrenin yönetimini devralması, yeni bir tanrı ve tanrıça kuşağının doğmasına imkân sağlar.

Hikâyede Kronos’un, babası Uranüs’ü hadım ederek onun hükümdarlığına son vermesi, bir perspektif değişikliği ve hakimiyetin yeniden tanımlanması olarak görülebilir. Bu eylem, heykelin de merkezindeki temel fikri ifade eder; bir bakış açısının başka bir bakış açısı tarafından devrilmesi.

Heykelin bir yüzünde Uranüs’ü temsil eden sembol, diğer yüzünde Kronos’u temsil eden sembol kullanılmıştır. Bu, anamorfik bir görüşün özgünlüğünü ve değişkenliğini sergiler. Uranüs, genel bakış açısını temsil ederken, Kronos alternatif bir bakış açısı, belirli bir açıdan bakıldığında görülebilen bir görüşü simgeler. Bu durum, bakış açılarının göreliliğini ve algının dinamik doğasını vurgular.

Uranüs ve Kronos arasındaki mitolojik çatışma, heykelde perspektif ve anamorfik perspektif arasındaki dinamik ilişkinin somut bir temsilidir.

Uranüs’ün kesintiye uğratılan hükümdarlığı, genel bakış açısının zorlanan ve sonunda devrilen statüko oluşturduğunu gösterir. Kronos’un eylemi ise, yeni ve alternatif bir bakış açısının doğuşunu simgeler, bu da anamorfik perspektifin doğuşunu ifade eder. Dolayısıyla, bu heykel, hikâyenin ana temalarını ve unsurlarını kullanarak, perspektifin ve anamorfik perspektifin çatışmasını ve birbirlerini nasıl tamamladığını gösterir. Uranüs ve Kronos hikâyesinde olduğu gibi, bir bakış açısının başka bir bakış açısı tarafından devrilmesi, bakış açılarının ve algıların dinamik doğasına vurgu yapar. Bu, hikâyenin anlatısının ve heykelin yapısal özelliklerinin birleşimini temsil eder ve izleyiciyi, bakış açılarının çok boyutlu doğasını sorgulamaya ve keşfetmeye davet eder.

Beyza Demirci

Kadın Nedir Hakikaten?

Heykelin tasarımı, iki perspektifli bir yaklaşımı benimseyerek, Yunan mitolojisinin başat figürü olan Toprak Ana Gaia’nın sembolizmini ve fraktal dallanmanın karmaşık düzenini kapsamlı bir şekilde birleştirmiştir. Kavramsal zemin, Gaia’nın hayatı doğurabilen ebedi enerjisinin ve fraktal dallanmanın kaotik düzen içerisindeki mükemmel yapısının etrafında şekillenir.

Heykel, bir açıdan Gaia’nın somutlaşmış halini ve bir diğer açıdan fraktal dallanmanın matematiksel biçimini sergiler. Bu iki özdeş fikir, çeşitliliğin ve çoğalmanın evrensel sürecini simgelerken, bir yandan da birbirlerini tamamlayarak dişil enerji potansiyeli ortaya çıkarırlar.

Gaia, heykelde fiziksel dünyanın kişileştirilmiş hali olarak yansıtılır. Toprak Ana’yı temsil eden yapısı doğurganlığını vurgular. Bu duruşundan, yeni bir hayatı barındıran enerjiler doğar. Gaia’nın verimliliği, heykelin dallanma özelliğiyle tezahür eder; bu, birincil toprak anadan türeyen soyağacının yaratılışına işaret eder. Fraktal dallanma ise, doğanın karmaşık yapısını ve düzenini, kendine özgü örüntüler ve benzerliklerle temsil eder. Bu sembolizm, bir ana gövdeden türeyen her bir dalın benzersiz oluşumunu vurgular. Bu, öz-yaratımın ve çeşitliliğin bir göstergesi olup, doğanın ve Gaia’nın kendine özgü çoğalma sürecini destekler.

Tasarımın odak noktası olarak belirlenen kadın kavramı, doğurganlık ve çeşitlenmenin farklı bakış açılarından temsiline imkân verir. Bir bakış açısında Gaia’nın doğurganlığını ve kadın enerjisini yansıtırken, diğer bir bakış açısında çoğalma sürecini fraktal dallanma üzerinden anlatır. Tasarımın altında yatan bu iki teorik düşünce doğanın kompleks süreçlerini benzer bir perspektiften sunar. Bir yandan Gaia’nın canlı ve bereketli enerjisini ve öte yandan fraktal dallanmanın yapısını keşfederken, her iki unsur da çoğalma anlamına gelen içeriğini oluşturur.

Beyza Demirci

Visited 1 times, 1 visit(s) today